26 Aralık 2017

louvre'da musalandım


Baba tarafından dedemin adı Musa'ydı. Gariptir bizim sülalemizde Musa ismi yaygındır. Daha Homeros okumadan Yalçın Küçük okuduğum için pek bir huylanmıştım acaba biz de mi kriptoyuz diye. Yahudilerin 13. kayıp kabilesi Hazar Türkleri değil de bizim Yörükler olabilir miydi ki? Baktım İbrahim var, Süleyman var, İsmail var, Davud var! E daha ne olsun! İşte komplo teorilerinin sefilliğine kanmanın doğal sonucu: tüm Yahudi peygamberlerinin İslam'da da sahiplenildiğini bir an unutmak. Sonra baktım Mehmet'ler, Mahmut'lar, Ahmet'ler, Mustafa'lar, Abdullah'lar, Emine'ler, Ayşe'ler, Hatice'ler de var. Tamam dedim yine buradayız. Gerçi arada İsa da duyunca hafiften yine içime şüphe düşmedi de değil. Bu kadar dini isim ancak dine yeni girmişlerde olur diye bir iddia vardır ki şimdi buna hiç giresim yok. 


Homeros okurken de başka bir şey düştü aklıma. Zeus dünyayı yaratıyor, tanrılar dünyaya hayran kalıyorlar ve diyorlar ki bunca güzelliği övecek birileri lazım. Bunun üzerine Zeus insanlara ilham versin ve yarattıklarımı övsün diye ilham perileri Musa'ları yaratıyor. Buyrun efendim! Dedemin ismi entelektüel gelişimim üzerine çıkıyor da çıkıyor. "Yoksa kripto-grek miyiz?" diye düşünmedim ama bu kez. Elimde o kadar da delil yok. Sonra dedemden miras soyadım geldi aklıma: evet bu Musa'lardan birinin adı! Erato! Bu kadarı da olmaz...



Önceki başlık "Paris'te bir Gözsüzlü" olunca oradan devam etmek farz oldu. Müze kelimesinin "musa"dan geldiğini okuyunca dedem geldi aklıma. Müzeler insanlara ilham versin diye inşa edilirmiş, dedem acaba kime ilham vermişti? Babam hep dedemin imkanlarına ve zamanına göre hep çok şık olduğunu söylerdi. Ben tanımadım dedemi. Benim bu paspal ve umursamaz halimi görse vazifesi hakkında ne düşünürdü ki? Neyse, Paris'ten gitmeden biraz ilham alayım diye Louvre'a gitmeye karar verdim. Sadece ilham almaya. Keyif almaya yeterince zaman yok. Koş yine, koşşş...

8 Eylül 2017

paride bir gözsüzlü



Buralara kadar gelmişken Eyfel kulesini görmeden gitmek olmazdı. Galiba annem de aynı fikirdeydi. Her aradığımda benden eyfel kulesi önünden fotoğraf istedi. İstediği gibi janti bi fotoğraf çekinemedim bi türlü. Hava puslu, elimdeki fotoğraf aleti yetersiz, zaman hep (ama hep) çok kısıtlı, ben hasta, üstümde gocuk, kafamda köylü işi şapka... Nasıl çekineyim öyle fotoğraf? 



İşte en iyi denemem de bu oldu; bunu da anneme beğendiremedim. Zor kadındır. Üst seviye zevkleri vardır. Her şeyi kolay kolay beğenmez. Beni de çoğu zaman beğenmez. 40 yaşıma geldim hala onun istediği gibi bi tip olamadım. Buna sebep de onun bana verdiği cesarettir. Her halimle yanımda oldu. Ben vefasız oğluysa bi türlü onun istediği gibi bi fotoğraf çekinemedim. Nasip. Kader.

Ziyaret etmek için bir hospise gidecektik. Kahvaltıyı erken halledersem bana 1,5-2 saat zaman kalabilir demekti bu. Gideceğim taraf da eyfel kulesi tarafında olunca ne bacaklarımı dinledim ne de zırlaması bitmeyen burnumu. Düştüm yola...

11 Ağustos 2017

provokatif, naif ve zarif (3 kilise)

Kıskanılacak  bir özgüvenle "yeterince İsa gördük" diyenlerin bu çok müthiş tespitine zayıftan da olsa artık gülmeyeceğim. Kimseye zorla kilise gezelim diyen yok. Bunu sarf edenlerin rahatsız olduğu asıl şey galiba senin kendince bir ilgiyle sağa sola bakıp bundan zevk alıyor görünmen. İyi de sen ben değilsin; benim ilgimi çeken senin ilgini çekmek zorunda değil; beni görünce heyecanlandıran şey sende aynı etkiyi yaratmıyorsa işte bu senle farkımız --lakin neden eziklik hissiyatı yaşıyorsun? Neden bunu yanındakine "sen de bi doyamadın İsa'ya - kiliseye" haline getiriyorsun ki? Herkes senin kadar x olmak zorunda mı?

pinterest
Paris deyince başkasının aklına ne gelir bilmem ama ben bu şehri görmeden önce dahi aklım hep laiklik meselesindeydi. Fransız Devriminin o dillere destan yıkıcılığı, ikon kırıcılığı hatta anti-din zorbalığı. Dedikleri gibi hepimiz gittiğimiz yere yaşanmışlıklarımızı götürüyorsak, demek ki benim de Paris'i gezerken hassas yerim de burasıymış. Artık nedense?!

İşte bu başlıkta 3 kilise var. İkisi bildiğimiz kilise: İsalı olanlardan, biri de pek bilmediğimiz kilise: laik olanlardan. Buyurunuz içeri...

14 Nisan 2017

anarşist paris



Sacre-Couer Bazilikasına akşam güneş batarken gitmek gerekirmiş de Eyfel Kulesi yerine buraya çıkmak gerekirmiş, Paris manzarasının keyfi burada çıkarılırmış... Kaç kez akşam buraya gelmeye çalıştım ama bir türlü beceremedim, programım uymadı. Fırsatını bulduğumda da hava yine kapalıydı, güneşin batışını izlemek de ne, güzel renkli bir fotoğraf çekmek bile marifet bu griliğin ortasında. Bari yürüyelim...  

4 Nisan 2017

eyyy fransaaa


sevgili paris. sana ölüm üzerine düşünmek için değil de yaşam üzerine düşünmek için gelseydim keşke. iş için değil de gezmek için gelebilseydim keşke. kışın ortasında değil de gün ışığının olduğu güzel havalarda gelmiş olsaydım keşke. hasta olmasaydım, daha çok zamanım olsaydı ve de bir şeyler okusaydım gelmeden keşke. ben bunu saymadım, haberin ola!

31 Mart 2017

yine floransa



herkesin beğendiğini beğenmemek sizi üst-insan (übermench anlamında) yapmaz, sadece kasıntı ve sıkıcı bir insan yapar. elbette genel kabulün hoş dediği şeyi -hadi sizin çok duyarlı ve bilinçli jargonunuzla diyeyim: size pazarlanan şeyleri, meta olarak size kaktırılan şeyleri- beğenmek zorunda değilsiniz. ama bunun bir ifadesi vardır. niyesi vardır. gerekçesi vardır. asgari olarak bir beğeni kıstasına sahip olmanız gerekir. ve ayrıca, daha önce hiç gitmediğin bir şehre gidince kim 500 milyar ister'de sorulduğu için adını bildiğin michelangelo'nun da vinci'nin bi şeylerini görücem diye sonu gelmez sıralara girip diğerlerine totonuzla bakıp geçmek sizi kültürlü göstermiyor, yemiyoruz, siz de hiç kendinizi kandırmayın. yazıktır. keza mikelanj demek veya sınıf arkadaşınmış gibi da vinci'ye leonardo demek de sizi havalı yapmıyor; o bahsettiğin ninja kaplumbağa, zamanının floransalıları bile birbirine soy isimleriyle hitap edermiş.

--- bi de bunların gael garcia'ya 'gael' diyen tipleri var. ilk isim kullanınca aradaki mesafeyi erişilir menzile indirdikleri düşünülüyor herhalde :)