14 Şubat 2014

günah şehri pattaya


gitmemiz gereken asıl yer pattaya'ydı. ve nihayet oradaydık. gitmeden önce hakkında yazılıp çizilenlerden neyle karşılaşabileceğimi az çok kestiriyordum ama bunu hayal bile edemezdim. kimse edemez. ben hiç sevmedim pattaya'yı. bütün şehir koca bir kerhane! ve şehrin sınırları içindeyseniz siz de başka şansı yok müşterisiniz işte. organizasyonu neden burada yapmışlar anlamadık. acaba uluslararası bir toplantıyı böylesi bir şehirde yapınca daha mı çok ilgi çeker diye düşündüler? ya da daha rasyonel bir soru sorayım: sezon dışında bulunabilecek en lüks konferans oteli burada mıydı? bilemem. phuket daha iyi bir tercih olurdu kesinlikle. 

bangkok'tan pattaya 1 saat sürüyor. biz taksi tutup gittik. dilinden anlamadığımız memlekette toplu taşımaya cesaret edemedik. taksicilerde de yok ingilizce. otelden hareket ettiğimiz için her şeyi otel rezervasyonu halletti. gerçi feci şüpheleniyorum resepsiyondaki çocuğun taksiciden komisyon aldığından. 




yollarda serisine bir kaç tanede tayland'dan eklerim diyordum ama pek mümkün olmadı. geçtiğimiz bölge dümdüz bir bölgeydi, sürekli otobandaydık ve her yer tabelayla kaplıydı. işte üstteki foto! her yer kablo. değişmez şey. ha bir de taylandlılar futbola feci takmış durumdalar. yakın zamanda bu konuda taylandlıları görürüz. 


ağaç mağaç o kadar sıradan ki göstermek gereksiz. tabelalar daha önemli. tüm otoyol reklam panolarıyla örülüydü. 


nihayet bir tepelik alanda uzaktan bir tapınak gördüm. belki yakalayabileceğim güzel fotoğraflardan biri o olurdu, ama yakalayamadım işte..




pattaya'ya girer girmez otele yerleştik. kendimizi dışarı attık. sahil hemen yolun karşısında..


sahil güzeldi ama pek de bir numarası yoktu. upuzun geniş bir kumsal, tanıyamadığım bir sürü ağaç, tanıdığım ağaçlar (palmiye, hurma vs.). bir kenara toplanmış onlarca şemsiye. ve kıyıda oturan ve bir şey bekleyen bir sürü insan.


ve tabi ki saçma sapan pozlar vermekte üstlerine olmayan ruslar. o poşetler çok güzel olmuştur eminim..

 sahil boyunca yürüdük ve bir süre sonra karşımıza walking street çıktı. meşhur sokak. günah şehrinin kalbinin attığı yer. günah şehrini ben uydurmadım. ben olsam başka bir şey derdim. günah şehri unofficial sloganı kentin.


gündüzleri hiç bir özelliği olmayan bir sokak. bir sürü bar, restoran vs. göze hoş gelen hiç ama hiçbir şey yok!


günah şehrinde rızıklarının peşindeki köylüler. ülkede gelir seviyesi çok ama çok düşük. daha doğrusu gelir farkı çok yüksek. orada azıcık kalıp ortalama mekanlarda dolaştığınızda buna şahit oluyorsunuz zaten.

pattaya özelinde şu söylenmeli fuhuş çok para getiren güzel bir sektör. güneydoğu asya kültürlerinde fuhuşun kötü olarak algılanmadığı, aileler tarafından fuhuşun teşvik edildiği, genç kızlar için bir ergenlik ayini (rite of passage) gibi bir şey olduğu dolanıp durur. öyle midir bilmem. tutup da birine soracak değildim. ama şu kesin: köylerinden kızlar buraya doluşuyor. burada durduğu süre içerisinde 3 müşteri bulsa, o para ailesine ve kendisine 1 sene yetiyor. fuhuşun ekonomisi işte.

sanılanın aksine bu teşvik edilen bir şey değil. tayland yasalarına göre yasak. ama göz yumulduğu da bir gerçek. pattaya'da tek bir thai polis görmedim. walking street'te 5-6 tane izbandut beyaz (kastım: caucassian) polis var. güvenlik görevlisi olarak çalışan emekli polislermiş. her şey herkesin gözünün önünde olup bitiyor. çocuk fuhuşu da öyle! ben kaçına şahit oldum desem inanmazsınız..


walking street'te oyalanacak bir şey yoktu o saatte. biz de devam edip pattaya iskelesine doğru yol aldık. iyi de yaptık. manzara fena değildi. en azından bakacak bir şey vardı.

pattaya bir 3. dünya ülkesinin küçük bir kenti. bu açıdan türkiye'deki müteahhitlerin ırzına geçtiği herhangi bir sahil kasabası gibi. bir yerde gökdelenler yükseliyor -burası pattaya'nın bağlı olduğu chon buri ili, para bok gibi sanki, ışıltılı kuleler, süregiden inşaatlar.. ortada esli thai geçmişinden kalmışa benzer balıkçı tekneleri, turist vapurları.. ilginç ama çirkin bir birliktelik..

japonların birinci turist destinasyonlarıymış tayland. hem ucuz, hem yakın hem de tropik olduğu içinmiş. ailecek geliyorlarmış çoğu zaman. şöyle ayırıyorsunuz japonları diğer çekik gözlülerden: bir şekilde sürekli güneşten korunmaya çabalayıp duruyorlarsa onlar japon. genelde yanlarında bebeleri ve yaşlıları da oluyor..

'bizimkiler' de bol. ne şaşırtıcı! bir yerlerde bir 'pislik' olacak ve orada bizden birileri olmayacak. ne mümkün!

bangkok sokaklarında da sıklıkla gördüğümüz fare! pattaya iskelesi, rıhtımı, sahili bu şirin hayvanlara kaplı. kim ne derse desin. ben çok sevdim. bence şirinler. ortalıktaki pis bakışlı batılılardansa.


bir hafta önce gitseymişiz dünya dövme fuarına denk gelebilirmişiz. çok daha geniş katılımlı harika bir fuarmış. dövme tayland'da geleneksel olarak bilinen ve uygulanan bir sanat. gitmeden bir desen belirlemekte fayda var. yukarıda gördüğünüz gerçekten de sıradan bir adam. o kadar çok gördüm ki bu sırttan. bütün desenler budist öğretide bir şey demek. ama ne demek olduğunu thailar pek bilmiyor, hatırlamıyor. buradaki dövmecileri gezerken birkaçının içine girdim. çok da konuşkan dövme sanatçıları. bana şu yukarıdaki gibi bir dövmeyi 5000 bahta yapabileceklerini söylediler. tüm sırt 300 lira! inanılmaz bir fiyat. ve cidden iyiler. isterseniz geleneksel usullerle de yapıyorlar. yani kargı ve bitkisel mürekkep ile de. o kadarına gerek yok, dedim. küçük ama buralara has bir dövme yaptırayım, dedim. madem buralardan istiyorsun deyip geleneksel dövmeleri önerdiler. tamam, ama ne yazıyor buralarda, diye sordum. bilen yok! eski dilmiş. ama şans getirirmiş, kötülüklerden korurmuş, büyülüymüş. wikiden yantra tattooing diye arayın. iyi de üzerinde ne yazdığını bilmediğim şeyi hayatım boyunca taşıyamam üstümde. ama dönünce de it gibi pişman oldum. belirlediğim bir sürü desen vardı oysa..

kızımdan ilk kez bu kadar uzun süre ayrı düştüm. whatsapp sağolsun, ilkay sürekli fotoğrafla besledi de onla yetindim. şu yukarıdaki fotoğrafı çekerken çok üzüldüm. o kızı ne bekliyor diye düşün düşün...



iskeleden koh larn denilen bir adaya turist tekneleri kalkıyor. pattaya'da kalan turistler her gün koh larn'a gidiyorlarmış çünkü o efsanevi palmiyeli plajlar, turkuaz deniz oradaymış. sonra öğrendik. gerçi pattaya'da o kadar meşgulduk ki gitme şansımız hiç yoktu.


sırf arkadaki hollywood-vari yazı için. tüm görsel pattaya rehberlerinde var bu yazı. oysa çok anlamsız. en başta latin harfleriyle, sonra ingilizce. city ne la? ama haklılar. burası batının batakhanesinden başka bir şey değil.


güneşi batırdık burada. pattaya'da en mutlu olduğum anlardan biriydi. çok güzel bir sessizlik ve serinlik çöktü. tam huzurlanmışken walking street barları açıldı ve kaos başladı..


ses bangır bangırdı, neon ışıklar her yerdeydi ama gece henüz başlamamıştı. otele döndük. gece buluşmak üzere bir saat belirledik. ve ayrıldık drkk ile. ama ben otele girmedim..



ben sahile indim. fotoğraf çekmek için. sonra kendimi tutamadım. ellerimde sandaletlerim, sahil boyu tüm körfezi yürüdüm. ne büyük mutluluktu benim için. o ılık su ayaklarıma değdikçe rahatladım. ne güzeldi! nasıl dinlendim...


acıktım. sahil boyu yemekçiler vardı yine. 2 üstteki fotoğrafta oltayla avlananların yanında durdum uzun süre. bir thai kadın bana nasılsa soğuk bi bira sattı. onu içiyordum. oltaya bir şey takıldı, çekti aldı oltadan ve çığlık atıp sahile fırlattı. anlamadım tabi ki. oltayla ne yakalanır ki balıktan başka? dedim herhalde kayabalığı gibi bir şey. dikenli ve eline battı. sonra çocuk kendine gelince sahilden aldı, denize gidip yıkamaya başladı ve su orada koyulaştı. mürekkep balığıymış efendim. yani kalamar, balık değil. takip ettim. o yakaldığı balığı bir kadının tezgahına götürdü. onu istiyorum dedim. mangalda yaptı. envai çeşit sos ve ot ekledi. ben de yedim :)


o kadar taze, o kadar ucuz ve o kadar leziz. defalarca yaptım bunu pattaya'da. beni en mutlu eden şey kesinlikle yemek oldu burada. sürekli kalamar yedim. ahtapot sevmedim, sert geldi..

sonra drkk ile buluşup walking street'e doğru yürümeye başladık. saat gece 11. gitmeden gördüğüm şuydu: bizim otelin önünden geçen sahil yolu akşam bambaşka bir hal alıyor. sahilde yatıp kalkan kızlar bir yerlerde kendilerince giyinip süsleniyorlar, sonra da sahil boyunca sıralanıyorlar. bir çoğu tahminimce 16-17'den fazla değiller. asya halklarının yaşını tahmin etmek çok zor ama yemin ederim çocuklardı. aralarında 11-12'den fazla olmayan kızlar da gördüm. herkese gülümseyip müşteri tavlamaya çalışıyorlardı. gözümün önünde 60-65 yaşındaki ingilizler o 11-12 yaşındaki kızları otellerine götürdüler; 4-5 kişilik hintli erkekler kızları tek tek sıkıştırıp ellenmedik, öpülmedik yerlerini bırakmadılar. demek ki çok olağandı bunlar ki kimse bir şey yapmadı. fuhuş sektöründeki kızları kurtarmak için yapılan tonlarca kampanya duydum sonra konferansta. ama pattaya...

stickmanbangkok.com

ve pattaya'da asıl pazarlanan şey de buymuş. biz biraz abartılı bir eğlence mekanı olarak düşündüğümüz için gece çıkıp walking street'i görmeye gitmiştik ama gördüğümüz şey hiç de eğlenceli değildi. işte şu alttaki videolara bakın, ben demeyeyim onlar desin.


walking street'e baya bir türk geliyormuş. şu videoda bir sürü yerde türk bayrağı görürsünüz. istanbul kebap, traditional turkish cuisine vesaire. burada maraş dondurmacısı bile var. ve hepsinde de halal food yazıyor. sıçayım sizin helalinize! çocuklardan faydalanmaya geliyorsunuz buraya, yemediğiniz bok kalmıyor, hala helal yemek peşinde misiniz? bu neyin dini arkadaş? sezon dışında olmamıza rağmen yanımızdan türkçe konuşan esnaf kılıklı çok amca geçti. 

size pazarlanan eğlence mekanının ziyaretçileri üstteki videoda çok güzel gösterilmiş. bu tiplerle aynı yerde olmak size eğlenceli geliyorsa onu bilmem. yolunuzu kesip elinize 7-8 sayfalık broşür tutuşturuyorlar. çeşitli pornografik pozlarda erkekler, kadınlar, ladyboylar. istediğinizi işaret edip onunla otele gidiyorsunuz. oteller bile pezevenk. kıçınızı kaldırmadan telefon ile birilerini isteyebiliyorsunuz odanıza. iş o kadar acınacak boyuttaki, sahilde müşteri bekleyen kızlar eğer siz onları odanıza almazsanız birbirlerine sokulup sahilde uyuyorlar. odaya gelen müşteriden otel komisyon alıyormuş. 


çeşit çeşit mekanda binlerce kız. sahilde binlerce kız. ve ladyboy'lar. thai toplumunun bu konuda çok hoşgörülü olduğu doğruymuş ve yaygınmış. gitmeden okuduğum bloglarda kim kız kim erkek (ladyboy) belli değil deniyordu. evet değilmiş. hatta daha güzel gelenlerin bir çoğu ladyboy. nedeni thai kızlarının çirkin olması değil. cinsiyet değiştirme ameliyatları sırasında müşteriyi garanti altına almak için dönüşülen tip daha 'batılı' kadın tipi oluyor. cilt rengi daha açık, popolar daha kalkık, memeler büyük vs. o bloglarda deniyordu ki "eğer biriyle anlaşıp otele gidecekseniz, mutlaka sorun ayıp değil, gerçekten kadın mı? ladyboy mu? ladyboy ise penisi var mı yok mu? sürprizle karşılaşmayın". walking street'teki kepazelik bazı barların sadece rus kadınlarla hizmet vermesi ile başka bir boyuta taşınıyor. ve buralar daha dolu. yani bizim batılı züppeler, yaptıkları çocuk tecavüzleri yetmiyormuş gibi en adisinden bir ırkçılığı da elden bırakmıyorlar. ilginçtir,  en çok bu barların önünde türkçe işittim. ama halal food...

asla bir ahlaki bir pozisyonu savunmuyorum burada bunları yazarken. isteyen parasıyla ya da parasız istediğiyle yatar kalkar, iki taraf da bu alışverişten memnunsa, bana ne. ama küçücük kızların burada istismar edilmesi hiç de masumane değil. mutsuz görünüşlü ama sizi görünce tavlamak için gülümseyen belki yetişkin o yoksul kadınları kiralamak ne kadar ahlaki? üfff. zor sorular. belki çok alıştığımız bir tutumu oraya yapıştırıyoruz. belki de bedeninin bir parçasını yani cinsel organlarını kiralamanın, bedeninin diğer parçalarını yani beynini, kolunu kiralamaktan o kadar da büyük bir farkı yoktur. belki bu ayrımı gerçekten de sadece biz yapıyoruz. belki de thai'ların umurunda değil. eskimoların da değilmiş ya hani? tecavüze uğrayan ha beynimiz ha bedenimiz ne farkı var ki? belki de.. kafam çok karışık. ama şunda netim: bir tercih değil bir zorunluluk yüzünden fuhuş yapılıyorsa, hizmeti sunan o kişi değil o hizmeti satın alan kişi suçludur! çocuklarla birlikte olan o aşağılık insan müsvettelerini assalar gıkımı çıkartmam, o çocuk istese de istemese de!

pattaya. günah kenti. pislik kenti. instagram efektleriyle bile güzel değilsin...


26 ağustos 2013

1 yorum:

Unknown dedi ki...

ne güzel yazmışsınız...satır satır ilgiyle okudum...15 günlük tahiland gezimizin planlamasını yaparken okuduğum satırlarınız yön verecek elbet bu geziye....pattaya kafadan silindi....okurken bile tüylerim ürperdi.....