8 Ağustos 2014

men dakka dukka veya forza lucca

çok ara verdim. bazı şeyler eskidi, kayboldu. ama yazmazsam daha da kaybolacak. öyleyse, vira bismillah..


başlıktan hikaye: eden bulur anlamında çoğu zaman uygun yerde kullanılmayan arapça bir deyim bu men dakka dukka. lucca sonrasında hissettiklerimize çok da uydu. italya planında lucca'ya kendi halinde bir gün ayırmayan biz, lucca'yı görüp yaşadığımız cehenneme bir kez daha lanet eden biz, eşşek gibi geri dönüp beton binaların içinde ömür çürütecek olan yine biz. kendimiz ettik, kendimiz bulduk. anakronizmin hası: keşke hiç görmeseydik!

3 Haziran 2014

cinque terre'ye bi gidin de...

gevezelik ederken söylemeyi unuturum belki: şu aşağıdaki fotoyu ben çekmedim, keşke ben çekseydim. italya gezisini yavaştan şekillendiriyordum ve bu fotoğrafı gördüm. oraya gidenlerin bloglarını okudum hemen. sonra roma'daki bir günün üzerine bir soru işareti koydum ve bu bölgeyi ekledim listeye. gezi arkadaşlarıma gönderdim. teklifim ayakta alkışlarla kabul edildi...


cinque terre toscana'da değil, italyan riviera'sında ve liguria bölgesinde. dağlarla deniz arasına sıkışmış bir bölgede bir sürü köyden oluşan bir bölge. cinque terre'yi -adından da belli- asıl olarak beş köy oluşturuyor, 5terre de deniyor. buralara arabayla ulaşım yok. ya denizden ya da trenle gelebilirsiniz. bölge cinque terre ulusal parkı olarak tescil edilmiş ve unesco dünya mirası listesinde. italya'nın en ünlü yürüyüş yolları buradaymış. bizim de gidip trekking yapma planımız var.. en baştan başlayalım... buyrun...

26 Mayıs 2014

san pietro'nun kubbesine çıktım ben!


sabah beklediğimiz sıraya laf ederken çok aceleci davranmışım. müzeden sonra san pietro'ya girmek için beklediğimiz sıranın yanında bir hiçmiş. orada çekilmiş başka fotoğrafları görünce de sezonunda beklenen sıranın yanında bu sıra yok hükmündeymiş. hamama giren terler, terledik. arattık üstümüzü başımızı, girdik dünyanın en büyük kilisesine..

9 Mayıs 2014

vatikan müzeleri'nde yoruldum ben!

haydi bismillah! sabahın köründe kalktık. harika bir hava ve biz vatikan yollarına düştük. garip bir hismiş. nefret ettiğim bir yere doğru gidiyorum. ama o nefretin sebebinin müessibi olduğu sanat eserlerini görecek olmaktan da heyecanlıyım. 


kafam karmakarışık. bir tarafım vatikan'a, papalığa öfkeyle doluyken diğer tarafım hristiyanlıkla ve hristiyanlarla barışık olma niyetinde. oysa inananları olmasa vatikan'ı kim neylesin? benimkisi işçi sınıfından yana olmak ile onun üretip durduğu kapitalizmden nefret etmek arasında kalmak gibi. nasıl ki elin italyan'ı işin reddi ve/veya işçinin sınıf olarak reddi ile bu meseleyi kapitalizm aleyhine çözmüşse, benim de hristiyanı, hristiyanlığı vatikan ve papalık aleyhine reddetmem gerekiyor. nasıl bunu yaparken işçiyi düşman edinmem gerekmiyorsa, hristiyanı da düşman bellemem gerekmiyor. ernst bloch okuyorum: hristiyanlıktaki ateizm. hristiyanlığın özüne inip o öğretileri özelde şimdiki katolisizme genelde hristiyanlık doktrinlerine karşı kullanıyor(muş) bloch bu kitapta. bizim ihsan eliaçık'ın kur'an okuyuşu gibi.. hepsini kenara bıraktım mümkün mertebe. ben müze gezmeye gidiyorum....

5 Mayıs 2014

tematik roma II

(yazdıkça yazasım geldi. bence sadece fotoğraflara bakın :) )

işte ikinci bölüm. cestius piramitini zorunlu ziyaretimiz sonrasında yönümüz kolezyum, flavianus amfitiyatrosu. gezmek için değil, yolumuzun üstünde diye. ilk planımıza uysaydık santa maria in cosmedin'e uğrayacak sonra circus maximus'u boydan boya geçip kolezyum'a varacaktık. olmadı. çok daha aşağıdan geldik. 


circus maximus bir hipodrom. burayı gördükten sonra insan afrodisias'ın değerini daha çok anlıyor. orası neredeyse tamamen ayaktayken burada tek bir şey kalmamış desek yeri. bakınız bu blogda:  afrodisias . benimki sadece görmek yönünde bir istekti. kendimizi antik roma temalı bir diğer roma gezisine saklıyoruz ya :)

2 Mayıs 2014

tematik roma I

roma'daki en uzun günümüzü yazmaya çizmeye girişecektim ama bu kadar uzun bir gün olduğunu unutmuşum. bir türlü başlayamadım. ben de ikiye böldüm! üçü bile bölünürmüş.. 

cntraveller.com
"yarın saat 6'da kalkıyoruz çünkü gezilecek bir sürü kilise var ve bazı kiliseler 6 buçukta, kimisi 7'de açılıyor. güzel bir rota planı ile gezersek rahat ederiz" dediğimde ne kadar ciddiye alınmıştım acaba? ama uyumaya değil gezmeye geldik düsturuyla hareket etmeye pek teşne gezi ekibimiz beni utandırdı sağ olsun. sokaklarda bir biz bir de .. kimse yoktu ulen! 

22 Nisan 2014

roma havası

uzun planlamalardan, gerekli-gereksiz bir yığın heyecandan ve can sıkıcı bir sürü aksiliklerden sonra roma'ya indiğimizde kendime sürekli olarak sakin olmam gerektiğini söylüyordum. ilk kez sadece gezmek için ülke topraklarının dışındayım. ilk kez yanımda ilkay var. ilk kez yanımda birlikte zaman geçirmeyi sevdiğim insanlar var, olmasını umduğumdan daha azı var ama olsun ne yapalım. sakin olmam gerek. işte roma'dayız. artık sükunet, coşku ve neşe zamanı... neşe'yi anneannesine bıraktık. tek derdimiz şimdilik o.. sözümüz söz, 5 sene sonra..

www.mauriziorellini.com
roma termini'den (ana istasyon) otele yürüyerek gittik. tek derdimiz bir an önce otele yerleşip kapağı dışarı atmaktı çünkü koskoca roma'ya sadece 2 buçuk gün ayırarak bir çok kişiye ve arkadaşlarına göre anlamsız bir iş yapmıştık. otele -daha doğrusu aparta- yerleşmekte biraz zorluk çektik çünkü kiraladığımız yer singapur sefirliğininmiş ve içeriye de o sefaretten geçerek girebiliyorduk. sanırım hiç bu kadar güvenli bir yerde konaklamamıştım. 

2 Nisan 2014

dusit şeyleri


bangkok'tan ülkeye dönmeden önce geçirebileceğimiz biraz daha zamanımız varmış demek ki. dusit kraliyet sarayına gidelim bari dedik. yanımdaki drkk yeterince buda gördüğünü söyleyerek budist tapınak gezilerimin kaderini belirledi. gerçekte benim görüdüğüm buda sayısının 20'de birine bile erişmemiştir (bkz. wat pho). tamam dedik düştük yola..


25 Mart 2014

pattaya 2


normalde bir kentin arka sokakları genelev bölgesidir ama pattaya'da durum tam tersi. bütün kent bir fuhuş ekonomisinden besleniyor desek yalan olmaz. ama buranın da arka sokakları varmış ve kabul etmeli ki çok daha güzel. açıktaki adaya gitmeyenler koskoca otel komplekslerinde 5 yıldızlı lüks tatiller yapıyorlar. biz de o otellerden birinde, royal cliff hotel'in konferans salonunda görevimizin başındaydık..


14 Şubat 2014

günah şehri pattaya


gitmemiz gereken asıl yer pattaya'ydı. ve nihayet oradaydık. gitmeden önce hakkında yazılıp çizilenlerden neyle karşılaşabileceğimi az çok kestiriyordum ama bunu hayal bile edemezdim. kimse edemez. ben hiç sevmedim pattaya'yı. bütün şehir koca bir kerhane! ve şehrin sınırları içindeyseniz siz de başka şansı yok müşterisiniz işte. organizasyonu neden burada yapmışlar anlamadık. acaba uluslararası bir toplantıyı böylesi bir şehirde yapınca daha mı çok ilgi çeker diye düşündüler? ya da daha rasyonel bir soru sorayım: sezon dışında bulunabilecek en lüks konferans oteli burada mıydı? bilemem. phuket daha iyi bir tercih olurdu kesinlikle. 

6 Şubat 2014

sırtçantalıların bangkok'taki kabesi khao san


iki gündür bangkok'ta deliler gibi yürüyoruz. hele bugünkü tapınaklar gezisinden sonra vücudumda ağrımayan kas yok. artık bir thai masajı hak ettik. aklımda tabii ki yemek de var. o müthiş thai mutfağına dadanmadan hiç gidesim yok. bugün ikinci gün ama şu ana kadar mcdonalds varyetleri dışında bir şey yeme şansımız olmadı. ama bugün sözüm söz. yürüme hattımız wat pho'dan geriye doğru. demokrasi meydanına doğru gideceğiz ve khao san. bir sokak. yolu bangkok'a düşen bitli öğrenci tayfanın mekanı. hosteller, ucuz masaj salonları ve ucuz ama leziz yemekler mahallesi.

(bu biraz darmadağın bir konu oldu. aynı bangkok gibi. bu başlık altında çok ağır gevezelik yaptım haberiniz olsun)

5 Şubat 2014

wat pho


wat pho veya wat po tayland'daki en kutsal 6 budist tapınaktan biriymiş. aynı zamanda da bangkok'un en eski ve en büyük tapınağıymış. tayland'ın ilk üniversitesi sayılıyormuş. bunlar es geçilmiş, yine içindeki kutsal emanet isim vermiş tapınağa, 'temple of reclining buddha', yani türkçesi yaslanan buda tapınağı. ingilizcesini de yazıyorum, hani yolunuz düşerse rehberlerde ne neydi demeyin diye.. içerisinde devasa bir buda heykeli var. biz de bunun için geldik ama geri kalan yerleri daha hoş buldum ben.

4 Şubat 2014

büyük saray & wat phra kaew


bangkok'taki ilk günümüzden baya bir ders çıkartmıştık. ikinci gün kendimizi sokaklara salmadan önce ne yapmak istediğimizi, nereye nasıl gitmemiz gerektiğini belirledik. rehberlerde grand palace olarak geçen, thai dilinde พระบรมมหาราชวัง olan saraya gidelim dedik. yanında da bir budist tapınak var: wat phra kaew. gördüğümüz fotoğraflardan sonra doğrusu çok hazırım nefesimin kesilmesine. dünkü göremediğim tapınak hala aklımda. fırsat kalırsa nehrin karşısına geçip gezerim diyorum kendi kendime. 

28 Ocak 2014

bangkok kanalları & wat arun


bir turist simsarının kurbanı olmak ancak bu kadar işe yarardı. bangkok gezi rehberlerinde ilk sıralarda mutlaka bir floating market olurdu. köylülerin nehir üzerindeki kanolardan sizlere çeşit çeşit ama çok leziz meyve ve sebzeyi çok ucuza sattıkları pazara floating market deniyor. işte şöyle bir şey:


elbette benim de bunu görmek gibi bir planım vardı. bu pazarların bangkok'taki nehir veya kanallar üzerinde kurulduğunu sanıyordum ama yanılmışım. bu pazarlar kırsal bölgelerde kurulurmuş asıl. kentin içindekiler bu kadar fotografik malzeme vermiyor. ilginç olan ise şehrin içinden kanallar vasıtasıyla o pazarlara ulaşılabilmesi. muson ikliminde olunca sudan bol bir şey yok elbet. bizim simsar da bizi kanal gezisine yönlendirince en azından bangkok'a özgü bir şeylerden mahrum kalmamış olduk. işte burada o kanal gezimizden baya bir şey var. tabi ki bir de wat arun. gezi rehberlerinde mutlaka gezilmesi gereken yerlerin 1 numarası. ben gezemedim maalesef. şimdi şu linke tıklayın bakayım:

24 Ocak 2014

bangkok'ta göze çarpanlar

ben işe başladığımda bir söylenti vardı sürekli. kenya'ya gidemedik ama tayland'a kesin gideceğiz diye. bahsedilen ülkeleri duyunca hiç de inanasım gelmemişti doğrusu. ama hayat işte! tayland'a giden ekipte ben de yer aldım! ne mutlu bana!


güneydoğu asya üzerine atlas'tan ve national geographic'te okuduklarımdan fazlası yoktu bende. yani bir şeyler biliyordum da üzerine hiç düşünmemiştim. işte nemli, sıcak, tropik hata yakın, muson yağmurları, budizm, theravada budizmi, görkemli tapınaklar, geniş ve çamurlu nehirler, savaşlar, komünizmler, krallar, filler ve maymunlar, değişik yemekler, hem esmer hem çekik gözlü insanlar, kargacık burgacık bir alfabe, fakirlik vs. bu kadar işte. 

9 Ocak 2014

2013 kitapları III


nietzsche - gilles deleuze
deleuze'un anlatım tarzını seviyorum ben. spinoza üzerine 11 dersi de çok kolay okunur ve anlaşılır bir kitaptır. üstelik keyiflidir de! tekrar nietzsche okuyacağım dediğimde aklıma yeniden bu kitap geldi. tek solukta okudum yine. eğer nedir bu adam, ne der bu adam diyorsanız adres bu kitaptır! çeviri ve terminoloji açısından da bu kitap yine referans sayılır, haberiniz olsun! deleuze'un nietzsche üzerine ne dediği çok kesin değildir bu kitapta. onun için deleuze'un diğer kitaplarına bakmak gerekir. ben niyetlendiydim ama sağolsun idefix yepyeni baskı bir kitabı bulamadı.. 

nietzschelerin şöleni - jacques derrida
derrida'nın bir kaç makalesi dışında bir kitabını okumamıştım hiç. üzerine denilenleri bilirim de kendisinin ne dediğini pek bilmem. bu kitabın o nefis önsözü olmasaydı derrida'nın nietzsche'yi nasıl okuduğunu sittin sene anlayamazdım herhalde. ama yine de kitap boyunca kimi okuduğu ayırt edemedim: nietzsche'ye mi okuyorum derrida'yı mı? ikisinden birine iyi derecede hakim olsaydım efsanevi bir okuma olacaktı. şimdi sadece kitabın yankıları var aklımda. ama kim neyi dediydi, hala bilmiyorum. bir kitabı bir 'neden'siz okumanın zorluklarını yaşadım işte.

6 Ocak 2014

2013 kitapları II


usta ile margarita - mihail bulgakov
bu bir klasikmiş. 1. bütün rus klasikleri yüzlerce karakterin yer aldığı ultra gerçekçi romanlar değildir ; 2. sscb'de yasaklanan her kitap sscb bürokrasisi eleştirisidir diyen tüm eleştiri yazılarına ayarım; 3. fantastik roman da denir buna zerre düşünmeden; 4. insanoğlu erdemden o kadar uzaklaştı ki en erdemlimiz şeytan oldu sanki (bkz. 'arkadaşım şeytan').

ne kitapsız ne kedisiz - bilge karasu
"kitap yığdım, hata etmişim; kitap edinmeyi marifet sanmışım. 'aradığım şu kitabı bulmazsam ('yaşayamam der' gibi) işimi yapamam' demenin abartı olduğunu sanıyorum. hiçbir kitap güçlüğü çözmeyecektir. tamam. ama okudum..." bilge karasu gibi bir adam neden okur? insanı ne dürter ki kapanıp bir şeyler yazsın? ne bileyim? ama iyi ki dürten biri var; iyi ki dürtülünce yazan biri var...

3 Ocak 2014

2013 kitapları I


masumlar - burhan sönmez
biri haymana ovasında diğeri cambridge'de geçen iki ayrı hikaye var. tabi ki birbirine girmiş şekilde anlatılıyor. aynı yazarın kitabın haymana bölümlerini uçurması ama cambridge bölümlerinde klişelerle sarmaş dolaş olması şaşırtıcı. öykülemesini sevdiğim ama kurgusundan hiç hazzetmediğim bir kitaptı. ama güzel okunur, dolu dolu bir kitap ne olursa olsun...

kara kefali - gediz akdeniz
korka korka sayfasını açtım. korktuğum başıma geldi. bir türlü geçemedim o sayfaları. atomların görünürdeki dolaşımları düzenli midir, düzensiz mi? kaos'un kendisi düzenlilik midir? ya istanbul? ya roman? veyahut postmodern bir roman(ımsı)da resmedilen istanbul'da gıynaşıp duran atomlar? okuyamadım. anlaşamadık kitapla...

hayatta kalma güncesi - doris lessing
bir kent var. bir şekilde kaynakları tüketilmiş. tüm altyapısı çökmüş, üst yapısı da köhneleşmiş. anarşik bir oluş hali içerisindeki bir kent işte. azıcık şizofrenik bir kadına bir çocuk emanet edilir ve o çocuk büyümeye başlar. kent sürekli evrilir durur: bahçecilik yapan komünal çocuk çeteleri ortaya çıkar, çetecilik yapan eşkiya çocuk komünleri de. bir yerden bir yere, bir durumdan diğer duruma geçer dururlar. anarşizmden çok arkaik bir anarşik durum halinde olur bunlar. bu gerilimle çok güzel oynuyor lessing. kitap doris lessing'in terörist'ini de hatırlattı bana, murathan mungan'ın yüksek topuklar'ını da...