2 Ekim 2013

sinan'ın izinde


edirne dönüşü istanbul'da 23 nisan'a kadar biraz daha kalmak istedik. çalışan çalışsın biz gezeriz, dedik. ayıp oldu biraz galiba.. yarımadada kısa bir tur yapmışsız..

su bülbülü - edirne



senelerdir hep edirne planı yapar dururduk. biraz yazışma, azıcık da araştırma sonucunda bir hafta sonu bizim tayfa'yla bu planı gerçekleştirme derdine düştük. ne mutlu bize!


asıl hedefimiz 'kurbağa bacağı' yemekti. öyle her daim yediğimizden değil elbet. radikal'de bir haber okumuştum. senelerdir buralarda kurbağa toplanıp avrupa'ya, özellikle de fransa'ya satılırmış. sonra bir girişimci ben bunu burada da satarım demiş, bir mekanda yapmaya başlamış. hem de çok ucuza. fransa'da küçücük tabağa 10 euro'dan aşağı ödenmezken edirne'de koca tabak 7,5 liraymış. hiç kaçırmayalım fiyat iyi dedik. düştük yola. oralarda su bülbülü denirmiş (teyitli bilgi değil). 

yiyecek şey mi yok? mesela meşhur yaprak ciğerini yiyecektik, badem ezmesi yiyecektik. sonra o kurabiyelerden. sonra, selimiye'yi ve eskiden başka ne kaldıysa görecektik işte. gidince aslında edirne hakkında pek bir şey bilmediğimiz ortaya çıktı. orada öğrendik işte. niye geziyoruz ki yoksa -di mi ya?