18 Eylül 2012

her yönüyle hacıbektaş ilçemiz

başlık ve kapak fotosu biraz yersiz kaçtı sanki? :)


salihli ve hacıbektaş birbirlerinden bir hayli uzak oldukları için bayramları paylaştırdık bu iki yer arasında. ramazan bayramında hacıbektaş'tayız, kurbanda salihli'de. yoksa baş edemeyeceğiz o kadar yolla. hacıbektaş'a gittik, ama kurban da kesildi bu kez. nasip! işte bu başlıkta bu hacıbektaş gezimizden çektiğim çeşit çeşit fotoğraf. hepsi bir arada. içeride...

'artık bir kan akıtmak gerek' dedi sevgili kayınvalidem. neşe için, kezban için (bizim araba), ali'nin araba için (akıllı adam arabasına isim vermek gibi fuzüli bir işe yeltenmezmiş) ve en önemlisi de kayınpeder'in sağlığı için. kurban keseceğiz. 


arife günü oradaydık ve hacıbektaş şenlikleri sürüyordu hala. bu da hacıbektaş için kurban zamanı demek.  belediye'den sürekli anons yapılıyor kurbanı adabına göre kesin, öyle her yerde herkes kurban kesmesin diye. (ama) biz kayınpederin bulduğu bir yere gittik. az sonra son nefesini verecek hayvancağızı kanlı canlı bir gösterdiler. kaynanam şanslı koyunu seçti. vekalet alındı, verildi. bismişah allah allah'la kesildi hayvan. derisini yüzüp, etleri parçalayıp naylon poşetlerle elimize vermeleri yarım saat sürmedi bile. allah kabul etsin!


kesim için gittiğimiz yerde şenlikler için dışarıdan gelmiş, buraya çadır kurmuş şenlikçiler vardı. çocukları sürekli etrafımdaydılar.  çektiğim her fotoğrafı beğendiler sağolsunlar :)



kayınvalidemin ısrarları sonucu hepimiz kan'landık:





bademlik gezimizden..


hep derim burada tefekkür'e dalmayacaksın da nerede dalacaksın? neden bütün tarikatlar bozkırdan çıkar sandınız? düşünmekten başka yapacak şey mi var? :)


 saray yavrusu...

 insan yavrusu...

gölet. laf aramızda: nerede su var, orada hayat var arkadaş. bozkır, yaban yaşam, yalınlık, sükunet, sessizlik, tarikat-derviş tamam da, bir yere kadar be. hep derim atlas dergisinin şimdiye kadar attığı en iyi başlık "bozkır da güzeldir" başlığıydı. alışkanlık işte. benim gözüm hep yeşil arıyor...

 erciyes...
(göremiyorsanız ekran ayarlarınız ile oynayın. malum kalibrasyon sorunu)

 hacıbektaş aşağı mahalle mezarlığı musalla taşı...

son gün dönmeden kızı bi hacı yapalım dedik, türbeye gittik.


türbeyi hiç ıssız yakalayamadım şimdiye kadar. çok kalabalıktı, şenlikler süresince ücretsizmiş. normalde ücret almaları bir garip zaten. sıradan bir arkeoloji veya etnoloji müzesi değil ki bu, türbe. insanların inanç merkezi. ama yasalarımızca yasak buranın türbe, tekke olması. müze burası. sıradan bir günde gelin, paranız müzekartınız yoksa giremezsiniz. yakında cemevlerine de aynı uygulamayı reva görür kimileri. ver parayı gir cemevine. olur mu olur. artık neye şaşırabiliriz ki?


bir gözlem: hacıbektaş çizimlerini bir garip buluyorum. mesela yukarıda deve olması gereken yaratıklar daha çok dinazor'a benzemiyor mu? bu haliyle daha çok dwarf'a meyleden hacıbektaş jurassic park'ta gezintiye çıkmışa benzemiyor mu? mesela her yerde görebileceğiniz şu hacıbektaş tasvirindeki aslan bir garip değil mi?

bahsettiğim çizim:

birileri de garip bulmuş herhalde bu tasviri de modernize etmiş. o birileri hacıbektaş belediyesi (bkz. ilgili web sitesi)


ama bu da çirkin, hatta daha çirkin. fotoşopla şey'leri üstüste koymuşlar, uyduruktan bir hale eklemişler ki külahın bir kısmını yok etmişler. vs. çok özenliyiz sevdiklerimize. bkz. envai çeşit m.kemal tasviri...

hacıbektaş "müze"sinde (tayfun atay stili olsun her yeri "tırnak"larla donatayım istiyorum bu günlerde) yeni bölümler sergilenmeye başlanmış..



 hurufi yüz... bu konuda denecek bir sürü şey var.. yeri değildir diye sonraya bıraktım...



kızım her şeyi şaşkınlıkla izledi. ama mekanı sevdi :)


biz de oradaki asırlık dut ağacına kızı çıkartarak poz verdik. kötü yaptık aslında. kimsenin aklına gelmemişti o ana kadar. kutsaldır diye yeni bir akım başlamazsa iyi..


özel istek vardı. bu aslanlı çeşmeden su doldurup getirdik ankara'ya. üç kez öpüp elimizden aldı isteyen kişi, evine götürdü. o kadar soytarılık yapacağımıza şuradan iki yudum içirseydik bizim kıza daha iyi olacaktı sanki.. üstüne üstük şu yukarıdaki fotoğrafı da çekmişim. bizim niye aklımıza gelmemiş ki bu?

hacıbektaş sokaklarından:



tarihi figürlü halı serisi yapsak yeridir. diyarbakır ve antakya'dan sonra burada da çekiyorum aynı fotoyu. farklarla tabi. mesela antakya'da böyle fotoğraf çekerseniz eskiden beşar esad mutlaka kareye giriyordu. neyse deşmeyelim yarayı şimdi. diyarbakır'da çektiğim karede said-i nursi vardı mesela. yılmaz güney, deniz gezmiş, che, atatürk, hz. ali neredeyse ortak hepsinde. ama burada, hacıbektaş'ta durum biraz daha düşündürücü. 'alevilerin kafası karışık' iddiasını destekliyor. tamam biliyoruz bunun tamamen satışa yönelik olduğunu ama yine de mahir çayan ile kemal kılıçdaroğlu neyse de seyid rıza ile atatürk'ü bir arada görmek tuhaf değil mi?




bir daha ki bayramlarda burada yeniden buluşmak üzere...

18-22 ağustos 2012



Hiç yorum yok: