27 Şubat 2011

cn tower


toronto'nun en sevdiğim ikinci yeri cn tower oldu. belki başka şartlar altında listebaşı bile olurdu ama bu sefer öyle. bu bloga kanada'ya gidiyom ben diye koyduğum fotoğrafta da görülebileceği gibi neredeyse tüm toronto fotoğraflarında bu kule haliyle mevcut. gidenin görmeme şansı yok tabi. ben fırsat olsa da çıksam diye düşünürken, tam kanada'ya gideeğimiz günün öncesinde kanadalıların cn tower'da bir öğle yemeği ayarladığını öğrenip göklere uçuyorum. hem bir dileğim gerçekleşiyor hem de kanadalılar nihayet bir yemek ısmarlayacaklar bize :)

21 Şubat 2011

yollarda


nihayet yollardayız ve kanadalıların deyimiyle "ağaç sayıyoruz". bunu ilk duyduğumda bu heriflerin kültürsüzlüğüne vermiştim ama biraz erken bir yargı imiş bu. çünkü rakım farkı olmayan bir yerde zaten etrafta görecek bir şey varsa da göremezsiniz, hele ki geçtiğiniz coğrafya sulak alan ekosisteminin tam ortasıysa ve ağaç dikeni döven yoksa. yani gittik 5-6 saat yol ama pek de bir şey gör(e)medik. yine de, yalana ne gerek, gördüklerimden ziyadesiyle hoşnutum...

17 Şubat 2011

ottawa part IV


ottawa'yı bitireyim de ikinci durak toronto'ya gideyim artık. yoksa ben bu fotoğrafları bitirip buraya koyamadan gideceğim başka bir yere o olacak sonunda ! :)

13 Şubat 2011

Me siento afortunado (ottawa part III)

kanada ile ispanyolcanın gram alakası yok. hem başlığımız çok dilli olsun diye hem de ispanyolca öğreneceğimi millete duyarayım da bir taahüt olsun diye ispanyolca oldu başlık. evet, çocuğum olacak ve evet, ben yine bir okula kayıt yaptırdım (annem babam duymasın!). efendim bu seferki macera ankara üniversitesinde :)


günlerden pazartesi. ve biz asıl geliş amacımızı icra etmek üzere yoldayız. ilk gün ya, bizim için çok yoğun bir program hazırlanmış. hava daha güzel, daha fotografik. ama biz çalışıyoruz. normal şartlarda mesai saatlerimi tükettiğimin masamın 8-9 bin km ötesinde.


8 Şubat 2011

I fell lucky (ottawa part II)



ottawa tam bir başkent. simcity4’te planlanmış, cetvelle özenle çizilmiş geniş sokaklar, ticari downtown ile hükümet binalarının iç içeliği, etrafını saran ikamet alanları… şimdi kendisini chpyi kurtarmaya adayan sencer hocam (ayata) urban sociology dersinde anlatmıştı bana bu kuzey Amerika yeni kıta kentlerinin yapısını. bu ottawa hık demiş de burnundan düşmüş o anlatılanların. chpyi kurtarmaya kendisini adamış bir diğer hocam, tarık hocam (şengül) da urban policy planning derslerinde demişti aslında bu downtown döneminin kapanıyor olduğunu. anlaşılan o ki bu kanada o kadar stabil bir ülke ki –bu ülkeyi sırf 20.yy'da 69 yıl liberal parti yönetmiş- kentsel değişim bile farklı yaşıyor. mesela new york veya chicago gibi bir kent yok güvenlikmiş yok kentsel yenilenmeymiş derken rantsal değişime maruz kalıyorken, mesela vatandaş downtown’u kent yoksullarına yani halka terk edip güvenlikli banliyolarına sığınırken, bu kanada’da pek öyle görünmüyor. kanada abd’den çok daha genç, çok daha çokkültürlü, çok göçmenli –hala alıyor, ilgilenenlere, ama bir o kadar da güvenli olan kanada’da (michael moore’a çak bi selam!) downtown’u terk edişin nedeni olarak başka bir neden bulunması gerekiyor bu nedenle. ama banliyöleşme eğilimi burada da var (gördük de söylüyoz, mesela  bizim büyükelçiliğinde içinde olduğu ultrazenginlerin mahallesi de kent dışında). buna bahane olarak ne bulduklarını sormayın, bilmiyorum. gerçi ben new york’ta, new haven’da, boston’da ve providence’da da gece dolaştım ve onların tehdit dediklerini ben dert etmedim ama bu belki de turist ahmaklığıydı bilemem. Bu ahmaklığın boyutları vakti zamanında harlem’in ortasında bir hostelde ikametimden ölçülebilir heralde. Dediğim gibi, güvenlik endişesi mi? bi ankara’da bi dolaşın siz…

7 Şubat 2011

J'ai de la chance (ottawa part I)

başlıktan başlayalım. "j'ai de la chance" kendimi şanslı hissediyorum demek. benim için çok güzel bir başlık oldu bu. gerçekten de şanslıydım. bu bahane olmasaydı kanada'yı görme şansım asla olmazdı herhalde. yani param olsa dahi ömür vefa etse de kanada gidilip görülecek ülkeler sıralamamda pek de parlak bir yerde değildi. hep göçmen olunacak yerler arasında saysak da pek bilmediğimiz bir yermiş kanada, onu anladım. o nedenle kendimi şanslı hissediyorum. peki neden fransızca? çünkü bu gittiğim ilk fransızca konuşulan ülke. her şey iki dilli. iki dil bizi bozar diyen zerzavatın zorunlu istikamet mekanı olmasını dilerim -kanada'nın kuzey kısmının bilhassa. ama her şeyden öte bu başlık picasa'dan. bu fotoğrafların üzerinden bunca zaman (ve olay) geçmesine rağmen nihayet ellenip bloglanmasına imkan veren dahiyane program picasa'dan. buradaki tüm fotoğraflara "I'm feeling lucky" tuşuna basmaktan gayri hiçbir müdahaleden bulunulmamıştır. üşengeçliğime verin :)


aslında çoktandır niyetim vardı bu fotoğraflarla uğraşmaya da bir türlü adamlar şöyle yapmışlar, böyle düşünmüşler moduna giremedim bir türlü. bir de zorunlu aradan dolayı oralarda dolanırken düşündüklerimi hissettiklerimi unutur gibi oldum. o da zor geldi. ama klavyenin kendi kişisel yeteneğine güveniyorum. yazacaz bişeyler.

blogun asıl hedefine doğru alınmış önemli bir mesafe var artık. blogun asıl amacı kişisel bi fotoğraf günlüğü tutmaktı; geçmişe bakınca "2009 şubatında şu olmuştu harbiden yaaaa" diye hatırlayabilmekti hedef. ilkay'la konuşurken hep olur da bir çocuğumuz olursa onun için çok eğlenceli olacak bu blog dedik kaç kez. neyse artık hedeflerden belki de en büyüğü yola çıkmış küçüğe anasının babasının ne menem şeyler olduğunu anlatacak olan bu blogu ihmal etmemek. gel bakalım bebek! geleceksen göreceğin de var :) ---- evet evet baba oluyom ben ! :)  j'ai de la chance !!!