27 Mart 2010

angara angara güzel angara

önceki konuda yazdığım gibi işim düştü de nevruza katıldım. aynı şekilde yine işim düştü de nevruza davetli olanlara ankara gezisi yaptırdım. daha doğrusu koşturdum. bir gün içerisinde anıtkabir, resim-heykel müzesi, etnografya müzesi, kale, rahmi koç müzesi, anadolu medeniyetler müzesi, ilk tbmm müzesi, kurtuluş müzesi gezilemiyormuş. ama isterseniz koşuşturabiliyorsunuz bunların arasında. onu öğrendik.

her şeyden öte ulus'a ne kadar haksızlık yaptığımı, ankara'yı aslında doğru düzgün görmediğimin farkına vardım. hiç olmazsa 15 saat süren bu koşuşturma sonucunda planladığım ankara gezimin neyi kapsayıp neyi kapsamayacağının kararını vermiş durumdayım :)


yukarıdaki foto ile gezimizin bir alakası yoktu. ama nevruz kutlaması yapılırken karşıma gelen kareyi çekmek durumunda kaldım. neticede gezdiğimiz yerleri barındırıyor. sanki ankara değil de ne bileyim avrupadan bir yer. dikkatinizi çekerim fotoğrafı az çok güzel kılan şeylerin hepsi devlet binası :) yukarıda tepedekiler etnografya müzesi ve resim heykel müzesi. onun altındaki devlet opera balesi, su zaten gençlik parkı. bir de devlet kötü der bazı densizler! :)


14 Mart 2010

st. pierre kilisesi

.
ve nihayet st. pierre kilisesi. milleti gündüz vakti zorla rakı masasından kaldırışımız, son anda gitmeye karar verişimiz, bizim gibi koskoca 5 kişiyi alacak bir taksi buluşumuz, benim cüzdanımı evde unutuşum ama ören yerinin girişindeki görevlinin yanımmda 3 tane barış da olması sayesinde benim kültür bakanlığı çalışanı olduğuma ikna oluşu -ne alakaysa-, ziyaret için son 20 dakika oluşu ve deli gibi sürekli çiseleyen bir yağmur. buraya dair ne varsa döktüm işte eteklerimden...


13 Mart 2010

antioch



konu bütünlüğü olsun diye kasıp duruyorum ama yazacaklarımı da günden güne unutuyorum. en iyisi parça parça olanları burya not düşmek. ne demişler, aklımda duracağına blogumda dursun...



iyi de bu karmançorman konuya nasıl bir başlık fotoğrafı yüklemeli diye az düşünmedim değil. en iyisi bir dükkanın camında gördüğüm bir afişi kullanmak. bu afişin özellikle antakya için tasarlanıp tasarlanmadığı hakkında en küçük fikrim yok. ama antakyalıların bu afşi pek sahiplendikleri söylenebilir. çünkü bir çok yerde rastladık buna. üzerinde öyle ya da böyle la ilahe ilallah yazıyor. yani allah'tan başka tanrı yoktur. almancasında da neredeyse aynı; tek tanrıya inanıyoruz. sanırım diğerleri de bu minvalde. gördüğümüz afişlerin kimisinde türkçe olarak hepimiz tek tanrıya inanıyoruz yazıyordu. yukarıda afişte ise haç, davud yıldızı ve hilal'in arasında abraham yazıyor görüldüğü üzere. efendim bu bildiğimiz (hz) ibrahim'dir. ve bu tek kitaplı dinlerin tümüne dinler tarihi literatüründe abrahamic dinler denir. yani köken olarak ibrahim'e dayanan dinler. 

12 Mart 2010

mozaik


antakya'ya yolu düşenlerin mutlaka uğraması gereken bir yermiş bu mozaik müzesi. önceden gezip görenler hep öyle demişti. biz de bir deneyelim dedik. ki bizim müze tarihimizde bir ilktir: giriş ücreti olan 5 tl'yi vermeden işyeri kimliğimi göstererek elimizi kolumuzu sallayarak geçtik. demek kimlik bir işe yarıyormuş! şimdilik sadece bu işe yaradı da!

8 Mart 2010

'türk' katolik kilisesi


ve karşınızda neredeyse tüm antakya tanıtım broşürlerinde yer alan fotoğraf! ben de çektim :) efendim, burası antakya katolik kilisesi. hemen sarımiye camii'nin arkasında, zenginler mahllesinin içinde. buyurun...

habibi neccar camii


antakya'ya gitmeden önce her zaman yaptığım gibi antakya ve yöresini google earth marifetiyle gezmiştim. ve habibi neccar'ın önemli bir şahsiyet olduğunu o an anlamıştım! çok zekiyim. habibi neccar camii, habibi neccar türbesi ve de antakya'nın sırtını dayadığı habibi neccar dağı. barış'ın babası arapça bildiği için "adnan amca, habibi neccar aslında habib-i neccar demek di mi, yani neccar'ın sevgilisi" diye sordum. öyle değilmiş. habibi neccar, 'sevgili neccar' demekmiş ve neccar da marangoz demekmiş. dedim ya gitmeden okumuştuk birşeyler diye. bu adam islamiyet öncesi, daha doğrusu hristiyanlığın ilk dönemlerinde yaşamış bir zat-ı muhteremdi ve 'marangoz' aynı zamanda hz. isa'yı anlatan kelimelerden biriydi. okulda ve kızılay'ın bilumum yerinde dağıtılan kitapçıkları hatırlamak gerek: more than a carpenter (bir marangozdan fazlası). bu marangoz bağlantısı içimizdeki komplocu serüvensever ruhu ortaya koydu hemen. camiyi ve türbeyi o ruh hali içinde dolaştım.

7 Mart 2010

antakya ortodoks kilisesi ve protestan kilisesi

mülakat bahanesiyle antakya'daydık. nedense (gerçi nedenlerini biliyorum ya) burayı hep çok merak etmiştim ve nasip oldu, geldik, gördük, yedik, içtik :) merak ettiğim kadar varmış antakya. işte efendim, antakya'yı neden bu kadar sevdiğime dair başlıklara nihayet başlıyorum. en son konuda diyecelerimi derim artık...

antakya'da bizi barış karşıladı. ve sağolsun hakkını vererek gezdirdi, yedirdi, içirdi. müteşekkiriz kendisine. ilk durağımız hemen antakya'nın kalbinde yer alan resmi adı antakya azizler petruz ve pavlus ortodoks kilisesi idi.


kaldığımız iki gün boyunca ziyaret (veya ayin) saatini bir türlü denk getiremediğimiz için maalesef burayı gezemedik. dışarıdan gördüğümüzle kaldık. daha önce diyarbakır mar petyun keldani kilisesinden bahsederken türkiye'nin en güzel 10 kilisesi gibi bir sıralamadan bahsetmiştim. keldani kilisesi bu sıralamada 9. sırada iken antakya ortodoks kilisesi 5. sırada yer alıyor. ve biz yine doğru düzgün göremedik. bir bahtsızlığımız var ama...